Bir EV KADINININ Gizli DEFTERİ (Not: Seni seviyorum)

-ÇOCUK-
Başını kaldırdığında önce küçük bulutu gördü, sonra onu… Kocamandı, olgunlaşmış ve kızarmış bal damlıyordu içinden… Bir maymun çevikliğinde ağaca tırmandı uçurumun kenarındaki olgun incire yetişmek için. Üste çıktıkça dallar inceliyordu. Dedesi ulaşamamış, kesememiş, dolayısıyla satamamıştı… En üste kadar çıktı, bastığı incecik daldan uzandı… Üzerine bol gelen, kız kardeşine küçüldüğü için kendisine giydirilen elbise arkadaki kalın dala takıldı, dengesi bozuldu, ayağı kaydı, uçuruma doğru uçtu ve boşlukta bir ileri, bir geri, ölümle hayat arasında sallandı…

Bir EV KADINI, GENDİ-GELEN bir KEDİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Başkasına bakmak dünyanın en zor işi. İnsan, çoğu zaman kendinden bile usanıyor. Sevgilisi vardır, hayat arkadaşı veya yarattıkları. Kendini yaratanlardan bile sorumlu bu adanın insanı. Ona emeği geçen herkese bakmayı vazife sayıyor, eğer savaşlardan, kayırmalardan, evkafın su meselesinden veya kavurucu sıcaktan “beytambal galsın” deyip, gelmemecesine ruhunu da bırakıp kaçmamışsa! Ve bir de, bizim gendi-gelen kedi gibi değilse… Yarattığını, birlikte yaşadığını, kendine ihtiyacı olanı kayıtsız şartsız koruyor, zarar görmesin istiyor.

Belleğin mutfağında bir giz/li tarif defteri…

Kendimizi yaşamak kaç satır, ne kadar imla yanlışı var yazdıklarımızda, kaç sayfayız ve ne kadar okunabilen bir uslûbumüz var? Kaç kişinin önüne koyabiliyoruz pişirdiklerimizi ve kaç tarif çıkabilir yaşadıklarımızdan ya da ömür boyu hatırda kalabilecek kaç lezzetli kelime var değişik kullandığımız, bizi anlatan? İnsanlar bir çekirdek kadar küçülttükleri dünyalarının içinde yaşayanları aç gözlülükle doyurma çabasından kurtuldukları ve gözlerini açıp etrafa bakmaya başladıkları gün duyarlı olup aşağılanmaktan kurtulacaklar.

BANDABULİYA’NIN (Daim satış) SESİ Kıbrıs’ta artık MUHASEBEYİ bozmuştur…

“Yani yürürken düdük çaldığınızda ne olur” der karşıdaki müstehzi gülerek, duyarlar sizi… Ne işinize yarar? Her zamanki gibi kaş kararmıştır, karanlık inmektedir aheste insanların üstüne ve günün yorgunluğu pelte gibi bedenleri yaymıştır. Dermansız bir muhaveredir yapılan karşıdakiyle, hiçbir yere varamayacağınız… Sonlanmayan, o boşuna konuşmalardan biridir. Soruya muhatap olanın zaten sinir tepesindedir, daha da çıkar.

Sen Kimsin Be Gardaş?!

“Ben mi? Ben Baflıyım. 74’te Güzelyurt’a taşındım, hâlâ alışamıyorum. Denizin yanındaydık ya mevsim bile başkaydı, burada rüzgâr bile değişik, nereden eser bilmem, eskiden denizden eserdi. Burada ne kökümüz belli, ne dalımız, düşün sen hangi köşede kim oturur, hangi sokak seni nereye götürür bilirdin… Ne oldu şimdi?! Hâlâ birbirimizi doğru dürüst tanıyamıyoruz, herkes bir yerden gelmiş, ağaç gibi söküldük yani, başka yere ekildik.

Sayfalar

Subscribe to GÜLFİDAN ERHÜRMAN RSS